Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) "2025 Yılı Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme" sonuçları, eğitim camiasında büyük yankı uyandırdı. Özellikle proje okullarında görev yapan öğretmenlerin ve öğrencilerin tepkileri, atama sürecinin şeffaflığı ve objektifliği konusundaki endişeleri su yüzüne çıkardı. Eğitim sendikaları, atamaların keyfi yapıldığını ve sürecin siyasi ve idari takdirle şekillendiğini savunarak, sonuçların iptal edilmesi çağrısında bulundu.
Proje Okulları Neden Önemli?
Kamuoyunda daha çok "proje okulları" olarak bilinen bu eğitim kurumları, MEB tarafından belirli kriterlerle seçiliyor ve standart müfredatın ötesinde, özel eğitim modelleri veya projeleri uyguluyorlar. Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay'ın MEB verilerine dayanarak yaptığı açıklamaya göre, Türkiye genelinde 2 bin 153 okul "proje okulu" statüsünde yer alıyor. Bu okullarda 79 bin 286 öğretmen ve 5 bin 318 yönetici görev yapıyor. Yaklaşık 500 bin öğretmenin, proje okullarına atama yapılabilmesi için gerekli kriterleri taşıdığı belirtiliyor.
Peki, proje okulları neden bu kadar önemli? İşte bazı nedenler:
- Yenilikçi Eğitim Yaklaşımları: Proje okulları, geleneksel eğitim yöntemlerinin ötesine geçerek, öğrencilere daha interaktif ve uygulamalı bir öğrenme deneyimi sunuyor.
- Öğrenci Merkezli Eğitim: Öğrencilerin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda eğitim almalarını sağlayarak, onların potansiyellerini en üst düzeye çıkarmayı hedefliyor.
- Nitelikli Öğretmen Kadrosu: Proje okullarında görev yapan öğretmenler, alanlarında uzman ve deneyimli kişiler arasından seçiliyor.
- Topluma Katkı: Proje okulları, öğrencileri sadece akademik olarak değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel olarak da geliştirerek, topluma faydalı bireyler olmalarını sağlıyor.
Öğretmenler ve Sendikalar Ne Diyor?
KESK'e bağlı Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), proje okullarında uygulanan yönetmeliğin siyasi kadrolaşmaya yol açtığını ve uzun süredir bu yönetmeliğe karşı hukuki mücadele verdiklerini vurguluyor. Eğitim-Sen 3 Nolu Şube Başkanı Hüseyin Tosu, atama sürecinin hiçbir ölçülebilir kritere dayanmadığını belirterek, şu ifadeleri kullanıyor:
"Proje okullarında dört yılını dolduran öğretmen ve idareciler atamaya tabi tutuluyor. Ancak bu süreçte, kendi okulunda kalmak isteyen öğretmenler, okul idaresi ve ilgili müdürlük uygun gördüğü takdirde kalabiliyor. Bu okullarda doktora veya yüksek lisans yapmış, yüksek kıdeme sahip, çeşitli nitelikleri olan öğretmen arkadaşlarımız, başvuru yaptıkları halde tercih etmedikleri okullara atandılar. Örneğin, Beşiktaş Anadolu Lisesi'nde yaklaşık 30 öğretmenin ataması yapılmadı."
Tosu, proje okullarındaki öğretmen atama yönetmeliğinin diğer okullardan farklı olduğuna dikkat çekerek, bu farklılığın hem okul idarelerinin hem de MEB'in öznel değerlendirmelerle karar vermesine olanak tanıdığını belirtiyor ve ekliyor:
"Bizim itirazımız şu: Değerlendirmeler ne şeffaf ne objektif ne de liyakat esaslı yapıldı. Oysa öğretmen atama yönetmeliği bellidir; kıdem esası ve hizmet puanı dikkate alınır. Buna göre puanı yüksek olandan düşük olana doğru sıralama yapılır. Atamaların şeffaf olması ve ölçülebilir kriterlere dayanması gerekir. Buradaki temel sorun; ölçülebilir hiçbir kriterin olmamasıdır."
Öğrenciler de Tepkili
Sadece öğretmenler değil, öğrenciler de atama kararlarına tepki gösteriyor. İstanbul başta olmak üzere birçok kentteki proje okullarında, öğrenciler ve mezunlar öğretmenlerinin görevlerine son verilmesine karşı protesto gösterileri düzenliyor. Tosu, bazı okullarda atama kararlarının protesto edildiğini belirterek, "Arnavutköy Korkmaz Yiğit Anadolu Lisesi'nde öğrenciler, Milli Eğitim'in yaptığı deneme sınavını protesto etti ve sınava girmedi. Sınava yalnızca iki ay kalmışken, öğrencilerin motivasyonunun bu şekilde bozulmasını doğru bulmuyoruz," diyor.
Proje okullarında yaşanan bu atama krizi, eğitim camiasında derin bir rahatsızlık yaratmış durumda. Öğretmenler, sendikalar ve öğrenciler, atama sürecinin daha şeffaf, objektif ve liyakat esaslı olması için yetkililere çağrıda bulunuyor. MEB'in bu çağrılara ne kadar kulak vereceği ve nasıl bir çözüm yolu izleyeceği ise merak konusu.