
Annie Ernaux Liselilerle: Cinsellik, Utanç ve İlk Deneyimler
Trump’ın, reşit olmayan genç kızların seks trafiğinden hüküm giymiş müteveffa Jeffrey Epstein ve Ghislaine Maxwell’le yakın dostluğunu örtbas etmek için ağzıyla kuş tutma çabaları sürdükçe insanda öfke dozu da fazlasıyla artıyor. ABD başkanı ve etrafındaki yardakçıların mevzuyu unutturma operasyonu bilhassa suni gündemlerde vücut buluyor, ister istemez uluslararası pedofili odaklarının hegemonyası altında ezildiğimiz hissine gark oluyoruz. Sinirlerimiz tepemizde, kösteklenmişlik ve örselenmişlikle boğuşurken paranoya da had safhaya ulaşabiliyor… Hayatı yazmak – Liseli öğrencilerin gözünden Annie Ernaux (Écrire la vie – Annie Ernaux racontée par des Lycéens/Writing life – Annie Ernaux through the eyes of high school students) adlı belgeseli seyrederken demek ki tam da böyle bir haldeydim. Oysa, geçenlerde Venedik Film Festivali çerçevesindeki Giornate degli autori seksiyonunda dünya prömiyerini gerçekleştirmiş ve önümüzdeki ay DOK Leipzig’in açılış filmi olacağı ilan edilen filme pozitif önyargılarla yaklaşıyor ve mevzuya mümkün olduğunca derinlemesine nüfuz etmeye çalışıyordum. 2025 Fransa yapımı 90 dakikalık belgeselde öğrencilerin okumuş olduğu çeşitli Annie Ernaux kitapları öğretmenlerinin yönlendirmeleriyle de tartışılıyor ve günümüz gençliğinin Nobelli yazara dair intibaları, hisleri ve tefsirleri kamera karşısında dile getiriliyor.
"Kızın Hikayesi": İlk Cinsel Deneyim ve Liseli Yorumları
Dürüst, sade ve çiğ ifade gücüyle tanınan Annie Ernaux'nun ilk cinsel tecrübesini aktardığı "Kızın Hikâyesi" adlı romanı, belgeselde liseli öğrenciler tarafından yorumlanıyor. Erkek egemen bir dinamik çerçevesinde yaşanan acemice bir ilişki, genç kadının mağduriyetini ve hayal kırıklığını gözler önüne seriyor. Ancak, bu sahnenin belgeseldeki uzunluğu ve genç kızların yüzlerine odaklanan kamera açıları bazı soru işaretleri yaratıyor.
İki ergen kızın kitaptaki münasebet anlarını aktaran pasajları sınıfta, fazlasıyla uzun bir sekansta neredeyse baştan sona okumaları asabımı bozmuş, dikkatimin dağılmasına sebep olmuştu. En parlak yaşlarındaki genç kızların çehresine iyice sokulmuş kamera zihnimde fesat ve art niyetli düşünceler, ayrıca hafif bir kızgınlık da uyandırmıştı. Ernaux hayranları kitabı zaten bilmiyorlar mıydı? Bu bitmek bilmeyen sabit okuma sekansı belgeselin temposunu düşürüp izleyicinin konsantrasyonunu bozmuyor muydu? Yoksa aksine bu kanırtma, çaktırmadan bir çeşit röntgenciliğe davet miydi? Aklıma Abdellatif Kechiche’in Mavi en sıcak renktir filminin çekimleri sırasında Léa Seydoux ve Adèle Exarchopoulos’un sevişme sekansları hakkında çıkan haberler gelmişti. Kendini Tanrı sanan erkek bir sinemacı daha sanat adına oyuncularını bitmez tükenmez çekimlerde çirkin emellerine alet etmemiş miydi? Oysa Annie Ernaux hakkındaki belgeselin yaratıcısı bir kadındı. Üstelik filmin yönetmen, senaryo yazarı ve sinematografi hanelerinde adını gördüğümüz yılların Claire Simon’u gençlerin dünyasına layıkıyla eğilmiş, sanat camiasında hürmetle anılan bir sinema duayeni değil miydi? Yoksa…
Cinsellik, Utanç ve Farkındalık
Belgesel, cinsellik, erotizm ve bekâret gibi konuları gençlerin gözünden ele alırken, eski nesillerin konuşmaya cesaret edemediği tabuları gün yüzüne çıkarıyor. İlk cinsel deneyimin hayal kırıklığıyla sonuçlanma ihtimalinin hala yüksek olduğu vurgulanırken, gençlerin bu konudaki farkındalığı ve özgüveni dikkat çekiyor. Hatta bir genç kız, romandaki karakterin deneyimini tecavüz olarak yorumluyor.
Nitekim aradan geçmiş uzun yıllara ve iki nesil farkına rağmen Ernaux’nun aktardıklarıyla bilhassa genç kızların kurduğu empati görülmeye değer. Cinsellik, erotizm ve bekâret meselesini ön plana çıkaran genç kız ile yanındaki diğer ergenin mevzubahis pasajı okurken perdeden yansıttıkları heyecan, eğreti dinamikle ne kadar özdeleştiklerinin ispatı. Eski nesillerin asla konuşmaya cesaret edemedikleri mevzulardan cinsellik her ne kadar artık çok daha serbestçe tartışılabiliyorsa da ilk tecrübenin büyük bir hüsranla bitme ihtimali ne yazık ki halen çok yüksek. Hatta sözkonusu pasaj tartışılırken, günümüzde ulaşılan çok daha derin farkındalık ve özgüven aracılığıyla bir genç kız Ernaux’yla özdeşleşen kitap kahramanının, sevişme başladıktan kısa süre sonra ortamdan hızla uzaklaşma isteğini ve bunu başaramayışını bir tecavüzün işareti olarak yorumluyor.
Ernaux'nun Mirası ve Gençlerin Geleceği
Belgesel, Annie Ernaux'nun eserlerindeki dürüstlüğü ve samimiyeti vurgularken, gençlerin utanç duygusunu bertaraf etme ihtiyacını ortaya koyuyor. Irksal, sınıfsal ve kültürel farklılıkların tartışıldığı belgeselde, geleceğe umutla bakan gençlerin, geçmişten dersler çıkararak kendi yollarını çizmeleri gerektiği mesajı veriliyor.
Ernaux dahil, evlendikten sonra kocalarının baskısı altına ister istemez giren, monotonluğa teslim olan, çoluk çocuğa karıştıktan sonra da şahsi bir kariyer sahibi olma ihtimali azalmış kadın modelinin, filmde bize tanıtılan şimdiki nesle pek hitap etmediği aşikâr. Claire Simon, Fransa ve sömürgelerinden Guyana’yı mekân edinmiş belgesel çekilmeden önce, sınıflarında Ernaux kitaplarını okutan 400 öğretmenle irtibata geçmiş ve olumlu cevap verenlerle projesini gerçekleştirmiş. Venedik Film Festivali’ne, başından itibaren belgesele sıcak bakmış Annie Ernaux ile iştirak eden Simon, ünlü yazara atfedilmiş “Unutmamak için yazmak” cümlesiyle maziden alınacak, özenle kaydedilmiş derslerin nesiller ötesi gücünü bir kez daha gözümüze sokuyor.