
JİTEM'siz Türkiye Mümkün mü? Barış Çağrısı Umut Veriyor!
PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı barış çağrısı ve ardından gelen ateşkes kararı, Türkiye'de yeni bir umut dalgası yarattı. Birçok kesim, bu sürecin daha somut ilerlediğini ve başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyor. Ancak, "Terörsüz Türkiye" söylemi, herkes için aynı anlamı taşımıyor. Özellikle Kürtler için bu, sadece silahların susması değil, aynı zamanda inkârın sona ermesi, zorla göç ettirmelerin ve kayıpların tarihe karışması anlamına geliyor.
JİTEM Gerçeği ve Kürtlerin Güven Sorunu
Ne yazık ki, birçok Kürt'ün bu konuda güveni tam olarak sağlanabilmiş değil. Uğur Kaymaz'dan Roboski'ye, Kemal Kurkut'tan Servet Turgut'a kadar yaşanan yüzlerce olay, toplumda derin izler bıraktı. 1990'larda varlığı inkâr edilen ancak daha sonra itiraflarla ortaya çıkan JİTEM, Kürt illerinde faili meçhuller, kayıplar ve infazlarla anılan karanlık bir yapı olarak hafızalarda yer etti. Cumartesi İnsanları'nın adalet arayışı, bu yapının hukuk dışı eylemlerine karşı bir direnişi simgeliyor.
"JİTEM Ruhu" ve Barışın Önündeki Engeller
JİTEM'in varlığı, Kürt coğrafyasında sadece bir güvenlik biriminin ötesinde, bir zihniyeti temsil ediyor. Bu zihniyet, Kürtlerin taleplerini, kültürünü ve dilini tehdit olarak gören, hak arayışını bastırmayı meşru sayan bir devlet aklını yansıtıyor. Bugün de bu aklın temsilciliğini üstlenmiş birçok yapı ve kişi, onurlu bir barış ve demokratik toplum inşası önünde direniyor. Bu "JİTEM ruhu", eşitlik ve barış ikliminde var olamaz. Ancak, bu anlayışlar süreci engellemek ve çatışma ortamından beslenmek istiyor.
Barış Çağrısı ve Gelecek Umutları
İşte tam da bu tarihsel ve siyasal arka plana karşılık, Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat 2024'te yaptığı barış çağrısı, Türkiye'de sadece silahlı çatışmanın değil, aynı zamanda yüzyılı aşan ayrımcılığın, bastırmanın ve inkârın son bulması için önemli bir fırsat sunuyor. Bu çağrı, silahlı yöntemlerin değil, demokratik müzakere ve toplumsal sözleşme temelinde çözümün mümkün olabileceğini vurguluyor. Öcalan'ın AİHM'e sunduğu savunmaları ile birlikte değerlendirildiğinde, geçmişle yüzleşme, halklar arası eşitlik, yerinden yönetim ve demokratik hukuk düzeninin tesisi gibi temel ilkelere dönüşe de çağrıda bulunuyor.
Bu çağrı her anlamda "Terörsüz Türkiye" retoriğinin yaşama geçirilmesine kapıyı aralıyor. Türkiye toplumu ve devleti, JİTEM ve darbe hukuku ile evrensel insan hakları hukuku arasında bir tercih yapmaya yakındır. JİTEM'siz bir Türkiye, geçmişle yüzleşen, faili meçhullerini aydınlatan, işkencecileri, kaybettirenleri, köy yakanları tarihin ve toplumun önünde yargılayan bir Türkiye olacaktır. Terörsüz Türkiye; cezaevlerinde yazarların, gazetecilerin, siyasetçilerin "Terörist" olmadığı bir Türkiye olacaktır. İsrail'in saldırganlığı ve İran'ın "terörlü hukuku" ile her anlamda yangın yerine dönen Ortadoğu'da, geçmişin gölgelerinden kurtulmuş, tüm kimlikleri eşit kabul eden, ikili hukuklara son veren, OHAL ve KHK ve Kayyum rejimlerine son veren Türkiye ihtiyacı her zamankinden daha yakıcıdır. JİTEM'siz Türkiye, yalnızca Kürtler için değil, tüm toplum için daha demokratik, daha şeffaf, daha adil bir geleceğin anahtarıdır. Belki de 27 Şubat'ta kamuoyuna sunulan ve dört ayını geride bıraktığımız barış çağrısı, bu geleceğin inşası için kaçırılmaması gereken son fırsatlardan biridir. Umarız ki "JİTEM ruhundan sıyrılmış medya, üniversite, yargı, bürokrasi ve devlet aklı" mümkün olur.