
Merhamet Medeniyeti: İnsanlık Yeniden İnşa Edilebilir mi?
Günümüz dünyasında, teknoloji hızla ilerlerken, insanlık değerleri ve merhamet duygusu ne yazık ki geri planda kalıyor. İnsanların birbirine yabancılaştığı, vicdanın köreldiği bu çağda, merhamet medeniyetini yeniden inşa etmek mümkün mü? Bu soru, aslında insanlığın geleceği için hayati bir önem taşıyor.
Dijital Çağ ve Vicdan Kıtlığı
Dijital çağın getirdiği bilgi bolluğu, beraberinde bir vicdan kıtlığını da getiriyor. Her gün milyonlarca veri paylaşılırken, insanların acıları, feryatları ekranlarda bir saniyede unutuluyor. Bilgi arttıkça kalp daralıyor, insanın insana olan şefkati azalıyor. Bu durum, sosyolojik ve psikolojik olarak derinlemesine ele alınması gereken bir sorun.
Devletler ve uluslararası kurumlar, çoğu zaman "politik çıkar" adına merhameti sistem dışına itiyor. Siyasetin, bürokrasinin ve uluslararası ilişkilerin yeniden vicdanla inşa edilmesi gerektiği sıkça vurgulanıyor. Unutulmamalıdır ki, devletin bekası adalete, adaletin bekası ise merhamete bağlıdır.
Merhamet Medeniyetinin Önemi
İslam medeniyeti, özünde bir merhamet medeniyetidir. Hz. Peygamber (s.a.v.),"Ben rahmet olarak gönderildim" sözüyle, sadece dini değil, aynı zamanda insani bir küresel ahlak bildirgesi sunmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun merhamet vakıfları, aşevleri ve yetim kurumları, bu medeniyetin somut örnekleridir.
Bugün bu merhamet mirasını yeniden canlandırmak gerekiyor. Toplumun en küçük hücresi olan ailede merhamet erozyona uğradığında, toplumsal vicdan da çözülüyor. Eğitim sisteminde empati, sabır ve paylaşma duygularının yerini rekabet, hız ve çıkarcılık almamalı. Merhamet, bir "ahlaki yapı taşı" olarak yeniden toplumsal terbiyenin, din eğitiminin ve sosyal kurumların merkezine yerleşmelidir.
Merhamet Bir Sistemdir
Ne yazık ki modern çağda merhamet, sadece bir "duygu" olarak algılanıyor. Oysa merhamet bir sistem, bir anlayış, bir düzen kurucusudur. Kurumsal, siyasi ve toplumsal yapılar merhametsizleştiğinde, adalet soğur, güven çöker ve insan onuru kaybolur.
Bugünün dünyasında çocuklar bombalar altında ölüyorsa, insanlar göç yollarında hayatını kaybediyorsa, bunun nedeni sadece savaş değil, aynı zamanda merhametsizliğin küreselleşmesidir. Dünyada milyonlarca insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor, temiz suya erişemiyor. Bu rakamlar, sadece ekonomik değil, aynı zamanda ahlaki bir çöküşün aynasıdır.
Çözüm: Merhameti Yeniden Keşfetmek
Toplumlar, eğitim kurumları ve siyasi otoriteler, merhameti bir "zayıflık" değil, bir "güç" olarak yeniden keşfetmek zorundadır. Merhamet, sadece şahsi bir erdem değil, bir yönetim biçimi, bir kültür kodudur. Bu kodu kaybeden toplumlar, kimliklerini kaybeder.
- Merhamet eğitim sisteminin merkezine yerleştirilmeli.
- Toplumsal farkındalık kampanyaları düzenlenmeli.
- Siyasi liderler, merhameti yönetim anlayışlarının temeline koymalı.
Türkiye, Müslüman Türk milleti ve İslam dünyası, yeniden insanlığın vicdanı olma misyonuyla yüz yüzedir. Çünkü bu coğrafya, tarihin her döneminde adaletin, himayenin, şefkatin, merhametin ve vicdanın merkezi olmuştur. Toplumumuzun, kurumlarımızın, gençlerimizin ve liderlerimizin yeniden bu duyguya sarılması, Türkiye'nin sadece bir ülke değil, insanlığın vicdanı olmasının yolunu açacaktır.
Unutmayalım ki, merhamet olmadan ne adalet yaşar ne de insanlık nefes alabilir. Afrika atasözünün dediği gibi: "Hızlı gitmek istiyorsan yalnız git, uzaklara gitmek istiyorsan birlikte git." İnsanlık olarak hızlı gidildi ancak yolda merhamet, şefkat ve vicdan kaybedildi. Şimdi, Hz. Mevlana'nın "Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır" sözünü hatırlama zamanıdır. Çünkü gerçek medeniyet, gökdelenlerin yüksekliğiyle değil, yetimin başını okşayan elin şefkatiyle ölçülür.
Merhamet medeniyetini yeniden inşa etmek, sadece bir ideal değil, aynı zamanda insanlığın varoluşsal bir gerekliliğidir. Bu yolda atılacak her adım, daha adil, daha şefkatli ve daha yaşanabilir bir dünya için umut olacaktır.










